Sinan Sarpkan // Çiftçi & Sanatçı
09 Haziran 2016

Geçtiğimiz gün Mumcular’ın Bahçeyakası Köyü’nde iki müthiş insanın tırnak kazımasıyla ortaya çıkmış Sinanbey Çiftliği’nde organik keçi peyniri tattık, yavru keçilerle öpüştük! Çiftlik sahibi Sinan Sarpkan’la siz de tanışın istiyoruz.
Etrafa bakınca sanki Toscana’da yaşıyor gibiyiz. Bambaşka bir havası var bu köyün ama arabaya binip biraz merkeze doğru gidince Bodrum’dayız sonuçta. Benim burada yaşadığım en büyük lüks sessizlik.

Neden değil de nereden geldiniz diye başlamak istiyorum bu kez.

Esasında en son  geldiğim yer Almanya. 25 sene orada yaşadıktan sonra eşim Sylvia’nın ısrarıyla Bodrum’a geldik. Ben Bursa doğumluyum, lise hayatım İstanbul’da geçti, Saint Benoît’yı bitirdikten sonra Almanya’ya gittim. Orada tekstil üzerine yüksek tahsil yaptım. İş hayatına atıldım. Ardından hayatın sillesini ben de yedim! Kalbim kırık vaziyette buraya geldim.

Beni ancak bir çiftlik paklar mı dediniz? 

Hayır hayır! İlk geldiğimizde Yalıkavak’a yerleştik biz. Ve yerleşir yerleşmez de hızlıca kendimize bir iş kurduk. O zamanlar pizzacı yoktu Bodrum’da. 13-14 sene öncesinden bahsediyorum. Çökertme İş Merkezi’nde pizzacımızı açtık. İspanyol esintileri taşıyan bir İtalyan restoranıydı. Pizza, makarna ve tatlı yapıyorduk. 

Ne oldu o pizzacıya? 

Aslında çok başarılı olduk. Gelenler bayılarak giderdi. Ancak oradaki şartlar bizi zorlamaya başladı. Esnafla sorunlar yaşadık. Öyle olunca işin tadı tuzu kaçtı. 1,5 sene sonra mekanı kapattık, burayı bulduk ve burada gördüğünüz her şeyi kendimiz yaptık.

Çok iyi etmişsiniz de neden bu kadar uzaklara gittiniz? Bodrum’a daha yakın yerde kuramaz mıydınız bir çiftlik? 

Onun da bir hikayesi var. Ben bir tekneye aşık oldum. Çok eski bir balıkçı teknesiydi. Yalıkavak’ta Küdür’e doğru bir cami vardır, onun hemen altında demirlemiş duruyordu. Sahibini buldum. Köhneydi tekne, dökülüyordu. Fakat ben onun formasına aşık oldum! Satın aldım, karaya çektim. İçinde epey bir tadilat yaptım ve ortaya yepyeni bir tekne çıktı. İçinde de bir motor vardı. Onun da bakıma ihtiyacı var. Sordum soruşturdum, motoru tamir edebilecek birini buldum. Bahçeyakası Köyü’nden bir çocuk çıkıp geldi. Anlaştık. Çocuk motoru aldı gitti, gelmedi. Bari biz gidip bulalım motorumuzu dedik ve eşimle birlikte buralara geldik. Gelince bayıldık tabii. Köy kahvesine uğradık, insanlarla konuştuk. Köylüler bizi o kadar çok sevdi ki buradan yer almaya teşvik ettiler. O dönem fiyatlar da gayet makuldu. Biz de burayı aldık. 16 dönüm bir zeytinlikti.

Bomboş bir arsayı bir keçi çiftliğine çevirdiniz, hem de sadece ikiniz, öyle mi? 

Aynen öyle. Geldikten bir süre sonra baktık her yerden tabiat fışkırıyor! Burada pıynar ağaçları var. Yabani tür sakızlarla dolu üzeri. Çok büyümeye başladı bunlar. Bir gün şaka olsun diye “bir tane keçi alalım da keçiler bunları ufak ufak yesin” dedim. Sonra fikir mantıklı geldi. 2 keçi aldık, getirdik ve onları o kadar çok sevdik ki! Derken başladılar çoğalmaya. Şu an 25 keçimiz var!

İnatçılar mı? 

Avrupalılar keçi beslemek bir sanattır der. Baronlar besler keçiyi. İnek gibi koyun gibi değildir. Zor bir iştir. Akıllı hayvanlardır. Her şeyin en iyisini yemek isterler. Ama biz çok iyi anlaşıyoruz, bize inat yapmazlar.

Neler yapıyorsunuz burada Sinan Bey? 

Gördüğünüz hemen herşeyi gerçekten kendimiz yaptık. Evin içindeki merdivene, mobilyalara kadar. Tabii bunlar çok zaman alıyor. Ama onun dışında saf keçi sütünden keçi peyniri üretiyoruz. Ev şarabı yapıyoruz. Zeytin ağaçlarımızdan aldığımız zeytini yağa dönüştürüyoruz. Narenciye ağaçlarımızdan aldığımız meyveden reçeller yapıyoruz.

Hepsi şahane ama şarap ve peyniri detaylı anlatın, lütfen!

Elbette. Yurt dışında yaşadığım sürece çok güzel şaraplar içtim ve burada onun özlemini çektim açıkçası. İyi şaraplar çok pahalı, kesenize göre alabileceğiniz şarapların büyük bir kısmı da damak tadıma hitap etmiyor. Hal böyle olunca evde şarap yapımına giriştik. 5-6 senedir yapıyoruz. Sanıyorum geldiğimiz noktada iyi şarap yapıyoruz diyebiliriz artık. Buraya gelen misafirlerimiz de bunu samimiyetle söylüyorlar. İçinde yabancı hiçbir madde yok. Organik şarap.

Peki ya peynir?

25 keçimiz olduğunu söylemiştim. Keçi sütünü direk satmak da mümkün aslında. Kıymetli bir süttür, anne sütüne en yakın süt. Fakat çok çabuk bozuluyor. Birkaç gün dahi dayanmaz. Şarabın da yegane mezesi keçi peyniri olduğundan biz peynir yapmaya karar verdik. Türkiye’de genellikle beyaz peynir tipinde yapılıyor ve salamuraya yatırılıyor. Biz öyle yapmıyoruz. Bizim peynirimizde tuz neredeyse hiç yok. Saf keçi sütünden yapıyoruz. Şirden mayası kullanıyoruz. Bu en saf peynir mayasıdır. 1 kilo peyniri 10 kilo sütten yapıyoruz. Bu yüzden masrafı çok. Her sağımda 10-12 kilo süt aldığımız için günde 1 kg peynir yapabiliyoruz. Şu anda ideal bir hale geldi. İkinci senemizdeyiz.

Satışınız var mı? 

Ticari bir kaygımız yok açıkçası. Sadece keçilerin masrafını çıkarabilmek için vakumlanmış porsiyonlardaki peynirlerimizi satıyoruz. Ama herhangi bir satış noktamız yok. Bizi ziyaret etmeye gelen misafirler buradan alabiliyor.

Okuyucuların şu an ağzı sulanıyor, eminim. Atölyeler yapmayı düşünüyor musunuz Sinanbey Çiftliği’nde?  

Var öyle planlarımız. Esas gayemiz sanatı, şarabı, peyniri seven insanları bir araya toplayıp onlara bir dünya yaratmak. Eşim de ben de yağlı boya resim yapıyoruz. Sanatı çok seviyoruz. Şu ileriye küçük bir atölye yapacağım. Yanında da minik bir şarap mahzeni olacak. Onun çok az ilerisinde de evi yapmadan önce kaldığımız bir kulübe var. Orayı da düzenlersek, gece eve dönmek istemeyenleri orada misafir ederiz.

Çok güzel plan! Umarım gerçekleşir.   

Yavaş yavaş yapacağız. Bu arada burada pizza partileri de düzenliyoruz. Bir taş fırınım var. İsteyen gruplara pizza yapıyoruz.

Kendinizi Bodrum’da yaşıyor gibi hissediyor musunuz? 

Etrafa bakınca sanki Toscana’da yaşıyor gibiyiz. Bambaşka bir havası var bu köyün ama arabaya binip biraz merkeze doğru gidince Bodrum’dayız sonuçta. Benim burada yaşadığım en büyük lüks sessizlik.

Çiftlik hayatının zor yanı ne? 

Bağlı kalmak. 2 gün kopup bir minik seyahat yapmak isterim ama bunu yapmamız bir risk olur. Hayvanlarımız bize çok alışık. Hepsinin teker teker isimleri var. Keçi deyip geçmiyoruz.

Olur da minik bir fırsat bulursanız nerelere gidiyorsunuz? 

Güvercinlik’teki Mandalya Restaurant’a gidiyoruz, öneririm. Bir de bize yarım saat mesafede Mazı var, denizi şahanedir. Orayı da tavsiye ederim herkese.

Hem çok güzel bir söyleşi hem de harika bir gün geçirdik. Çok teşekkür ederiz. Bizi kıskananlar size nasıl ulaşabilir? 

Instagram en kolay yol sanırım: Sylvies Goats adıyla bulabilirler bizi. Bekleriz herkesi. Peynirlerimizi tattırmak isteriz.


Yukarı Çık