Herkesin dilinde aynı laf: “Bodrum’a bu kadar çok okul açılmasına ne gerek var?” Halbuki müthiş göç aldığını gözlerimizle görüyoruz. Sen Bodrum Çocuklar Evi’ni açmadan önce bunu rakamsallaştırabildin mi?
Rakamsallaştıramadım ama Bodrum’da iki senedir bir kolejde idari pozisyonda çalıştığınızda buna temas ediyorsunuz zaten. Çünkü gelenler, ilk önce okul sonra ev, yani okula yakın ev ihtiyacıyla geliyorlar. Bu ihtiyaç hiç sekmedi. Sadece İstanbul’dan değil elbette Antalya, Mersin, Ankara gibi illerden de göç aldığını görüyoruz. İki senedir Bodrum’da yaşıyorum ben. İstanbul’da da yine bu işi yaptığım ve aynı zamanda bir anne de olduğum için, insanların çoluk çocuk toparlanıp onca hayatı bırakıp buraya neden geldiklerini iyi biliyorum. Aslında benim burada yapmak istediğim ve buraya benim geliş sebeplerimden çok da farklı değil.
Madem girdin konuya, o zaman biraz senden bahsedelim önce. İstanbul’da ne yapıyordun, şimdi ne yapıyorsun?
Aslında çok daha önce Bodrum’a gelmeye niyet etmiş ve ilk girişimimizi yapmıştık. Fakat maalesef olmadı. O zamanlar evliydim. Daha sonra hayat bir şekilde eski eşimle benim yollarımızı ayırınca kendimizi burada bulduk. Ben ailenin “sadeleşelim, küçülelim, Bodrum’a gidelim” diyen tarafıydım ve artık kızım 7. sınıfa geçerken İstanbul’la tatlı bir vedalaşma vakti gelmişti bizim için.
İstanbul’da nerede yaşıyordun?
Erenköy’de çalışıyordum, Çekmeköy’de yaşıyordum.
Hangi okulda çalışıyordun?
Küçük Kara Balık. Ben Suadiyeliyim aslen, Kadıköy çocuğuyum. Hayatımın bir dönemi Değirmendere Kocaeli’de geçti. 17 Ağustos depremi beni orada enkaz altında yakalayınca ve babamı da bu depremde kaybedince İstanbul’da yerleşik hayata geçmek zorunda kaldım. Zaten İstanbul Üniversitesi’nde okudum.
Hangi bölüm?
Felsefe grubu öğretmeniyim. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünden felsefe grubu öğretmeni olarak mezun oldum.
Daha önce Bodrum’la bir bağınız var mıydı?
Tatillerde geldiğim bir yerdi. Son beş senedir, her sene aynı noktada, aynı tarihlerde, ortalama 15-20 gün kadar çok sakin tatiller yaptık. Fakat bir sene, bir kış günü geldim ve inanamadım kızım Ada’nın Şubat ayında çıplak ayaklarla kumda koşturup iskeleden balık tutmasına... O manzara benim için net karar verdiğim şey oldu. Çok zor oldu tabii işimden ayrılmam çünkü çok sevdiğim bir işim vardı, beş yıl bir veli inisiyatifi anaokulu olan Küçük Kara Balık’ın müdürlüğünü yapmıştım ve herkesle büyük bir gönül bağım vardı.
Bodrum’a ayak bastın ve TED Bodrum Koleji’nin müdürlüğü pozisyonuna geldin. Aslında büyük şans...
Kesinlikle! Eğer TED bana kapılarını açmasaydı, Bodrum’a giriş zor olurdu. Ben Ali Koç ile çok dirsek temaslı çalıştım yıllarca. Sonradan da birbirine güvenen iki eğitimci arkadaş olduk. Bodrum’a gitmek istediğimi söyleyince beni Fırat hoca ile tanıştırdı. O dönemde de TED, ilkokul müdür yardımcısı ve anaokulu koordinatörü arıyormuş. Bana teklif edildi bu pozisyon. Zevkle kabul ettim.
Peki, neden bıraktın?
İstanbul’da zor bir vedalaşma ve Bodrum’da güzel bir kucak açışla ben TED’e geldim. O gün Ali bir şey söylemişti, “Git ve gör, bunu da deneyimle ve sonra netleşeceksin.” demişti. Gerçekten ikinci sene netleştim. Yani artık ne istemediğimi çok iyi biliyordum. Gerçekten şükrediyorum, çok güzel bir iki sene geçirdim fakat ben kurum insanı değilim. Yani benim yapmak istediklerim, benim velim ile kurmak istediğim ilişki ve samimiyet, benim görmek istediğim sınıf ortamı farklı. Bana iyi gelmedi. Hep özledim geçmişte yaptığım şeyi ve kurduğum ilişkileri. Aslında en büyük hayalimi gerçekleştiriyorum şu anda.
O zaman hadi gel atlayalım Bodrum Çocuklar Evi’ne! Neler yapıyorsunuz burada?
Neler yapmadığımızı söyleyeyim mi önce? Mesela çocuğunuz kirlendiğinde süslü bir paketmişçesine saçlarını tarayıp üzerini değiştirmiyoruz. Burada ilk yapılan şey bir çamur mutfağıydı. Çamur mutfağını çocuklar kirlensin, eğlensin, oynasın, hareket ihtiyacını karşılasın, bir sürü şey yaratsınlar diye yaptım. Yaptım diyorum ama elbette ekibimle birlikte... Kardeşim, kardeşimin eşi ve erkek arkadaşımla birlikte yaptık gördüğün her şeyi! Parantezi kapatıp devam edeyim; benim odağımda çocuk var. Evde sağladıkları konforun okulda da devam etmesini istiyor bazı veliler. Hijyenik olsun, her şey çok güvenli olsun, çocuk hiç düşmesin! Bu mümkün değil. Mesela bu okulda hiçbir çocuğun sırtına ter bezi de koymayacağız. Bunu bekleyen veliler bu okulda mutsuz olurlar.
3-6 yaş beraber aynı sınıfta olacak değil mi, zor olmayacak mı?
Evet doğru, aynı sınıfta olacaklar. Şöyle anlatayım onu da: Doğru iletişim dilini kurmak gerekiyor. Geçmiş yıllarda da deneyimlediğim ve ciddi faydasını gördüğüm akran eğitimini uygulayacağız. Nasıl sağlıyoruz? Aslında biz sadece çocuklarla birlikte kuralları koyduğumuzda, ödül ve cezasız, her zaman o kuralı hatırlattığımızda sistem güzel işliyor. Mesela “biz birbirimize lakap takmıyoruz, birbirimize ismimizle hitap ediyoruz” gibi hatırlatmalar yapıyoruz. İletişim kurallarını belirlediğimizde sağlıklı ilişkiyi sağlıyoruz. Ben bu sınıfta hayır demelerini istiyorum çocukların. Büyük olan küçükle oynamak zorunda değil. Öte yandan hayır lafını duymak değersizliği çağrıştırmamalı. Bizim jenerasyon böyle büyütülmedi doğrusu ama yeni nesil bunu öğrenmeli. Sağlıklı engellenmeler sağlıklı bireyler olmamızı sağlar. Tüm bunların önünü açtığınızda 3-6 yaş aslında aynı jenerasyondur ve birbirini hem akademik hem de sosyal yönden besler.
Sınıf kaç kişilik?
19. Biz Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir okuluz. Onlar burayı ölçüp biçtiler ve aslında daha çok öğrenci alabileceğimizi söylediler ama biz 19 kişiyi aşmak istemiyoruz. 2 tane de öğretmenimiz var.
Sen onlardan biri misin?
Tabii. Ben sürekli sınıfta olacağım. Geçmişimde de öyleydim. Ofisim yoktur benim.
Biraz da saatler ve akışla ilgili bilgi verir misin?
Sabah 08:30’da açıyoruz kapılarımızı. 3 tane ayrılış saatimiz var; yarım gün, 17:00 ve 18:00. Gün bahçede başlıyor. Biraz toprağa dokunup arkadaşlarımızla oynuyoruz. Sonra sınıfa geliyoruz, isteyenler kahvaltı ediyor. Çember saati yapıyoruz ve güne merhaba diyoruz. Hep beraber günümüzü planlıyoruz ve sonra sınıf içinde dağılıyoruz. Her hava koşulunda mutlaka ara ara bahçeye gidip geliyoruz.
Burası montessori temelli bir anaokulu mu?
Bu benim inandığım sistem evet ama şunu mutlaka söylemek istiyorum ki burası bir montessori okulu değil. Çocuğun ihtiyaçlarını merkeze koyarak yapılandırdığımız, Bodrum Çocuklar Evi’ne has özel bir dilimiz var diyelim. Deneyimlerim ve mesleki profesyonelliğimle onlara nasıl rehberlik edebileceğimi iyi biliyorum. Önlerinde upuzun bir yol var ve benim görevim o yolu aydınlatmak ve heyecan yaratmak.
Son soru da Bodrum’dan olsun. Neresini seviyorsun en çok?
Bodrum’u her haliyle çok seviyorum. En çok Mazı’da denize girmeyi seviyorum. Orada Çiçek Pansiyon var. Mis gibi ev yemeği yiyorum, kitabımı okuyorum, sakin sakin dinleniyorum, yüzüyorum. Tüm yazı orada geçirdim diyebilirim. Güler yüzlü bir aile işletmesi, herkese tavsiye ederim.
Peki, çok teşekkür ederiz Sibel. Son söz yine sende...
Ben teşekkür ederim! Çocuklar kirlensin, koşsun, çamurla oynasın, sebze büyütelim, kompost yapalım, hayvanlarımız olsun, o döngüyü görelim, açık havada yağmurun altında koşalım istiyorum. Siz de çocuğunuz bunları yapsın istiyorsanız kapımız sonuna kadar açık. Bodrum Çocuklar Evi’ne bekliyoruz.