Meslek hanesine oyuncu yazdık yazmasına ama siz epey yoğun bir iş adamısınız, değil mi?
Tek bir işle ilgilenmekten sıkılıyorum ben. Başka şeyler de olması lazım hayatımda. Kafamı zorlamam lazım ki, bir şeyler yaratayım, tasarlayayım…
Nedir o işler?
Proje tasarımcısıyım aslında. “Benim şu kadar param var, ilgi alanlarım da bu, ne yapabiliriz” diye geliyorlar bana. Ben onlara yaşamlarını, işlerini tasarlıyorum, bütçelerini nasıl yönetebileceklerini gösteriyorum. CEO’larla, büyük firmalarla çalıştım hep. Biraz belki yaşam koçluğu da denebilir yaptığım işe.
Devam ediyor mu o iş?
Tabii. A Prodüksiyon diye bir firmam var. 2001 yılında kuruldu. Çok hızlı bir şekilde de büyüdü. Bir yandan oyunculuk, diğer yandan eğitimler, organizasyonlar, prodüksiyonlar devam…
Eğitiminiz ne üzerineydi?
Ben önce İstanbul Üniversitesi’nde Biyoloji ve Fotoğraf okudum. Sonra Mimar Sinan Üniversitesi’ne girdim, Sahne Sanatları Bölümü’ne. Şarkıcıyım aynı zamanda.
Organizasyon, prodüksiyon işlerine nasıl girdiniz?
2000 yılıydı. Benim için kötü bir seneydi; kayıplar, depremler vs. Hiçbir şey yapmak istemiyordum. Bir gün bir mekandayız. İlla “şarkı söyle bize” diye tutturdular. Kalktım, söyledim. Sonra teklifler geldi, orada sahneye çıkmam için. Ben öyle bir şey yapmak istemiyordum aslında ama haftada bir konuk olarak sahneye çıkmayı kabul ettim. O iş sürerken, birlikte organizasyonlar yapmaya başladık. Bir de benim İKSV’de çalıştığım bir dönem var. Melih Fereli ile tanışmıştım, ondan çok şey öğrendim gerçekten. Yeni insanlar tanıdım en önemlisi. Sonra baktım; insanlar bana artık profesyonel anlamda bir şeyler soruyor. Şirket kurmaya karar verdim.
Bu kadar çok iş yaparken oyunculuk nasıl girdi hayatınıza?
Bir ameliyat geçirdim. İyileşme sürecinde uzunca bir zaman evdeydim, TV karşısında. Güzel işler yapılmaya başladığını gördüm. Bir iletişim planlaması yaptım hemen ve menajerler aracılığı ile ulaşmam gereken yerlere ulaştım. Hemen ardından bir takım teklifler geldi. Med Cezir’i seçtim ve o dizi sayesinde de tanındım. Sonra zaten Nil doğdu ve biz Bodrum’a geldik.
Bir dakika, arada bir de Nihan Hanım’la tanışma hikayesi olmalı…
Anlattığım işlerim sayesinde tanıştım Nihan’la. Sahne prodüksiyonu yapıyordum. Maan Performans adı altında Kramp isimli bir projeydi. Ritmin, dansın, oyunculuğun, müziğin ve pek çok disiplinin harmanlandığı bir işti. Onun seçmelerinde ikinci gün kapıdan içeri Nihan girdi. Üçüncü seçmeleri geçtikten sonra ben Nihan’a dedim ki; “Sen benim çocuklarımın annesi olacaksın, acil evlenmemiz lazım!” 6 ay sonra da evlendik.
Çok iyiymiş! Bitti mi Kramp projesi?
Ritm benim için çok önemli. Kramp projesi ile kalbin doğru atışını, kanın doğru dolaşmasını sağlamak için bir sistem geliştirdim. Şu an bunları anlatırken bile çalıştırdığım bir sistem bu. Şimdi Kramp’ın kurumsal eğitimlerini veriyorum. Bir metodolojisi olan ama sıralaması belli olmayan, girdiğim an ne yapacağıma karar verdiğim bir atölyeye dönüştürdüm. Hatta Bodrum Emniyet Müdürlüğü Trafik Şube ile çalışacağız yakın zamanda.
Peki; Nil doğdu ve biz Bodrum’a geldik dediniz. Ordan devam edelim mi?
Edelim. Zaten gelip gidiyorduk biz Bodrum’a ama kızımız doğduktan sonra bu çocuğu nerede yetiştirelim diye düşünmeye başladık. Amerika’ya gitmek gibi planlarımız vardı. Tam o dönemde bir film teklifi geldi bana: Dağ 2. Çok güzel olacağından da emindim ama Bodrum Masalı teklifi de tam o sırada geldi! Hiç düşünmeden, anında toparlanıp geldik! Hatta ekipten önce gelmiş olabiliriz…
Özlüyor musunuz İstanbul’u?
Nihan: Oradaki evimiz bizimmiş gibi gelmiyor bile! O kadar uzaklaştım ki. Evimde sevdiğim, özlediğim şeyler var ama sadece güzel bir anı olarak görüyorum. Dönmek fikri tüylerimi diken diken ediyor.
Murat: İşimiz gereği elbette yarın öbür gün başka bir yerde yaşamamız gerekebilir ama Bodrum’da yaşamanın büyük bir lüks olduğunu düşünüyorum. Şu güzelliğe baksana, şaka gibi bir yer!
Mesleğiniz açısından baktığınızda Bodrum’da dizi çekmek mi avantajlı yoksa büyükşehirde mi?
Burası “fresh”. İstanbullular kızacak belki ama orada çok yorucu bir enerji var. Turgutreis’ten havaalanına kadar herhalde 45-50 km var. İstanbul’da bu yolu 4,5 saatte gidersiniz, burada yarım saatte. Arada böyle bir fark var. Günün 1/3’ünü yolda geçiriyorsun, kafandan dumanlar çıkmaya başlıyor sonra sete gidiyorsun ve rolüne adapte olmaya çalışıyorsun! Dolayısıyla çok iyi yönetilen bir sette çalışıyor olsan bile İstanbul’da genel bir mutsuzluk hali var. Oysa burada herkes mutlu.
Siz de yavaşladınız mı Bodrum’a geldikten sonra?
Hayır, yavaşlama değil de rahatlama oldu. İstanbul’da günde 1 toplantı yapabilirken burada 10 tane yapabiliyorsun. Ayrıca dimağın daha açık oluyor burada. O açıdan bana göre aslında burası daha hızlı. Daha çok şey yapabiliyorum çünkü.
Hangi nimetlerden yararlanıyorsunuz?
Murat: Turgutreis’teyiz daha çok ama Bodrum’un bütün koylarını gördük. Kargı Koyu’nu çok büyüleyici buluyoruz. Zamanın durduğu yegane yerlerden. Sessiz, hareketsiz.
Nihan: İstanbul’dan yeni geldiğimizde gitmiştik oraya ilk. O hengameden çıkıp gelmişsin ve zaman durmuş! Harika.
Murat: Turgutreis’te günbatımı çok güzel. Ama kış güneşi ayrı bir güzel. Bir de ben ters ışık severim. Çok fotoğraf çektim buralarda.
Bodrum Masalı epey seviliyor buralarda. Memnun musunuz siz de?
Güzel gidiyor, evet. Sıralamalarda da çok iyi. Umarım uzun soluklu olur. Ne kadar uzun olursa biz de o kadar çok buralarda oluruz.
Bitince gidecek misiniz?
Murat: Yeni bir iş oluncaya kadar kalırız Bodrum’da. Bazen eğitim için İstanbul’a gittiğimde bile hızla geri dönüyorum çünkü.
Nihan: Nil 6 aylıktı biz buraya geldiğimizde. Aslında bizim İstanbul’daki evimiz de bahçeli ama buradaki oksijen, böcek, kuş, meyve ağaçları gibi güzellikler orada bu kadar keyifli yaşanamıyor. Uyku vakti geliyor, açıkhavada uyutuyorum kızımı. Sessizlik o kadar değerli ki! Nil’le burada vakit geçirmek çok keyifli. En güzeli de bunun için bir plan yapmamak. Kumlar, çakıl taşları, palmiye ağaçları var!
Nerelere gidiyorsunuz?
Bitez’deki Lemon Tree’ye yazın çok gittik. Bodrum Marina’nın karşısındaki dönerciden dürüm yiyoruz. Gravilya’yı ve Gümüşlük Balıkçısı’nı seviyoruz. Ama aslında en çok biz kendimiz yemek yapmayı seviyoruz evde.
Hem eğitimleriniz hem mesleki geçmişiniz hem de gözlem yeteneğiniz sayesinde bu soruyu net olarak yanıtlayabileceğinizi düşünüyorum: Bodrum’da kim mutlu olur?
“Paramı cebime koydum, bundan sonra kazanmasam da olur” ya da “internet üzerinden hayatımı kazanıyorum” diyenler mutlu olur. Kreatif işler yapan insanların ufkunu açtığı da kesin. Bizim sektörün de çok rahat yatırım yapabileceği bir bölge burası. Türk dizi tarihinde Bodrum merkezinde böyle bir iş yapılmamış. O anlamda da bir ilk Bodrum Masalı. Ayrıca Bodrum’un da kendine özgü çok önemli değerleri var. Mandalina gibi. Onlarla ilgili ticaret yapmak isteyenler gelebilir. Ben de yatırımcı olarak bir takım şeyler düşünmüyor değilim. Yarın öbür gün dizi bitse bile bir ayağımız burada olacak gibi geliyor bana.
Peki, okurlarımıza söylemek istediğiniz son sözünüzü alabilir miyiz?
Nihan: Ben şununla bitirmek istiyorum. Şubat ayındayız, kışın ortasındayız ve benim botumun içinde hala kum var. Bunu herkese söylemek istiyorum.
Murat: Ben de tişörtle geziyorum, balkon çok güneş olunca içeri kaçıyorum diyerek bitireyim o zaman!