Burak, ne iş yapıyorsun?
Motion graphics ve animasyon yapıyorum. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Görsel İletişim Tasarımı bölümünü bitirdim. Ardından klasik bir ajans deneyimim oldu. Baskı işleri… Sonra Dream TV’ye geçtim. Jenerikler yaptım. Ondan da sonra dijital ajansa geçtim. Art direktör olarak çalıştım. Web siteleri yaptım. Baktım ki, bu dallar pek bana göre değil. Ajansların genel olarak motion graphics ihtiyacı vardı. Benim de okuldan beri ilgim büyüktü animasyonlara.
Tam olarak ne yaptığını biraz daha açman gerekirse…
Peki, sadede geliyorum. Online iletişimde kullanılmak üzere animasyonlar yapıyorum. “How To” videoları, karakterlerin mesajı anlattığı videolar... Kabaca böyle. Prodüksiyon firmaları ve ajanslarla çalışıyorum.
Bir şirketin var, değil mi?
Evet, 5 yıl oldu Baksen Animasyon’u kuralı. Kendime ajans kurmaya da Bodrum’da karar vermiştim, o zaman İstanbul’da yaşıyorduk. Aylin, eşim çok destek oldu bana o süreçte. İlk başlarda çok çalıştım. 2 sene sabahlara kadar çalıştım. Haftada 10 saat uyuduğumu bilirim.
Bu aşırı temponun ardından mı karar verdin Bodrum’a taşınmaya?
Ölüyordum ben ya! Gerçekten.
O kadar çalışmaya normal.
Yok, cidden ölüyordum. %30 yaşama şansı var demişler bana.
Sen ciddisin!
Şöyle anlatayım: Babamlar ve ablamlar çok hızlı bir şekilde Bodrum’a yerleşmeye karar verdiler. Biz de aslında gelmek istiyorduk ama İstanbul’da işlerim iyi gidiyordu o dönem. Bizim kız daha çok ufaktı. Acaba işi garantilesem de öyle mi gitsem diye düşünüyordum.
Burada devreye Burak'ın eşi Aylin giriyor.
Aylin: 31 Aralık gecesi Burak çok ateşlendi. 6 Ocak’ta yoğun bakımdaydı. Annesi, babası, ablası hepsi İstanbul’a gelmişti. Yoğun bakımın kapısında bize “%30 yaşama şansı var, o da genç olduğu için” dediler. Akut akciğer hasarı diye bir hastalık bu. Ecmo takılması lazım diyorlar ama hastane değiştirmemiz gerek bunun için. Hastane de bu sorumluluğu almak istemiyor. Neyse uzatmayacağım; bir yoğun bakım ambulansı geldi, 17 dakikada diğer hastaneye gittik. Ecmo bağlandı. Burak 7 gün hiç iyileşmedi. 35 yaşında değildi, kızımız Ayşe 2 yaşında bile değildi. Karşımda öyle bir senaryo var ki, gerçekleşmesi halinde ne yapacağımla ilgili en ufak bir fikrim yok!
Geçmiş olsun. Nasıl iyileştin?
10. günün sonunda nefes almaya başlamışım. 21. günün sonunda da bilincim yerine gelmeye başlamış. Ve işte ondan sonra kendimize sorduk. Ne için çabalıyoruz? Neye uğraşıyoruz? Hastaneden sonra nekahat dönemi vardı, 3 hafta. 3 haftadan sonra Bodrum’a geldik. 3 ay annemde kaldık. Şu an oturduğumuz evi bulduk. 1 kere İstanbul’a gittik, eşyaları topladık ve geldik. Benim uyuduğum o 10 günde Aylin için İstanbul ve o yoğun çalışma yolu tamamen kapanmış. Ben de zamanla insanların gözündeki paniği görünce hayatı sevdiklerinle geçirmenin şart olduğunu anladım. Bir de iş kaçırmanın dert olmadığını…
Acaba o hastalık olmasaydı gelmez miydiniz?
Muhtemelen “dur 2 sene daha kalalım, biraz para kazanalım” derdik. Sonra da yalan olurdu.
Neticede kaç senedir Bodrum’dasınız?
2 senedir.
Seninle benzer işler yapan ve sahil kasabasına yerleşmek isteyen meslektaşlarına söyleyebileceğin öneri veya uyarılar var mı?
O konuda otomatiğe bağladım çünkü hakikaten çok arayan oluyor. Birincisi; Ege'ye yerleşmek istiyorsanız Bodrum en mantıklı yer çünkü çok uçak var. Toplantın varsa gün içinde gidip dönebiliyorsun. Ha Göztepe’den Levent’e toplantıya gitmişsin, ha Bodrum’dan Levent’e toplantıya gitmişsin. Arada 1,5 saat ve 100 TL’lik bir fark var. En önemli şey; oradaki iş çarkından, hızdan ve agresyondan uzaklaşıyorsun. Bunun avantajı şu; opsiyonel olarak yapmak istediğin işlere vakit bulabiliyorsun. Örneğin ben yıllardır kendi çizgi filmimi yapmak istiyorum. İlk kez bu kadar yaklaştım. Onun dışında çocuklu aileler için daha uygun buluyorum Bodrum’u. AVM’lere mahkum kalmıyorlar. Getirin çocuklarınız hayatını yaşasın!
Bir de “bırakacağım bu işleri” diyen tayfa var, değil mi?
Tabii, hatta onlar daha çok. Bırakacaksan yine gel. Buranın bir dolu farklı ihtiyacı var. Bulursun kendine bir iş. Bodrum’un profili değişiyor. Şimdi, İstanbul’da çalışan ama ara ara ofise giden ya da yurt dışına iş yapan hemen herkes kaçıyor büyükşehirden. Çünkü İstanbul çok pahalı, trafik çile, şehir güvenli değil. Burası şair. En fazla komşu emekli albayın şikayetlerini dinliyorsun.
Çok övdün. Biraz da Bodrum’da sevmediklerini, istemediklerini anlat.
İnşaat sezonu n’olur şubat ayında bitsin! Buranın en güzel zamanı sonbahar. İlkbaharda her yer tadilat, cila kokuyor. 12 ay turizm isteniyorsa yönetimde bazı değişiklikler yapılması lazım. Gümüşlük’ten Yalıkavak’a gidemiyorsun, beton tırlarından… Bitmesi lazım, en azından mart ayında bitmeli inşaatlar. Bir de ben tahta sandalyeden bıktım. Dümdüz olduk, yeter!
Aaa bu çok iyi saptama.
Turist geliyor, 3 gün kalıyor, tamam çok şirin, balıkçı kasabası hikayesi de biz bittik ama ya! Şöyle rahat koltuklu mekan istiyoruz. Kışın tahta sandalye üstünde montla oturmak komik oluyor. Evde temizlik olduğunda çalışmak için bir mekana gideyim diyorum, yine tahta sandalye.
Ofis açmayacak mısın?
Galiba olacak artık. Ofis ortağı bulursam belki daha rahat olur, bakalım.
Sevgili Bodrum’da şimdiye kadar okuduğun en ilham verici hikaye kimindi?
Damla ve Duygu’nunki. Çünkü hikayenin içindeyiz! Buraya taşınmadan önce ve taşınma sürecinde hep birlikteydik. Çok istedik gelmelerini zaten. Yaptıkları iş de enteresan geliyor.
Bir 5 sene sonra burası da İstanbul gibi çekilmez olursa nereye gitmek istersin?
Yaşlandıkça belki gitmek isteriz ama şimdi değil. Gelenler tam bizim kafada insanlar. Moda’nın 2 sokağı buraya taşındı zaten! İstanbul’da tanışamadığım bir sürü şahane insanla tanıştım, bundan neden rahatsız olayım? Bodrum çekilmez olmaz bence.
Bu çok eğlenceli sohbet için teşekkürler Burak. İşlerini merak edenler nereye baksın?
Web siteme bakabilirler. Ben de çok teşekkür ederim.