Direkt konuya girelim: Uzaktan eğitim vermek nasıl bir şeymiş?
Anlattığım konuyu kavrayıp kavramadığını, kafasına takılan bir şeyinin olup olmadığını, o günkü duygusunu, o an işlenen konuya ilgisini, evde bir önceki gün neler yaşadığını, uykulu mu uykusuz mu, geç mi yattı? gibi konuları sınıfta öğrencilerimin gözlerine bakarak hemen anlayabilen bir öğretmen olarak uzaktan eğitim benim için de çok zor oldu başlarda. Bazen kendimi DJ gibi hissediyorum, bazen kendi kendime konuşuyor gibi oluyorum öğrencilerimi görmediğim için. Fakat bu süreci bizler kriz dönemi değil de kuluçka dönemi olarak gördük. Uzaktan da olsa eğitim eğitimdir dedik, yeni yeni çözümler bularak çocukların derse katılımını daha aktif hale getirmeye çalıştık. Bu süreçte bizleri en çok mutlu eden aylarca kazanılması zor dijital becerilerin bir anda herkes tarafından öğrenilmeye çalışılması oldu. Sanırım başardık da… Ayrıca varolan yeteneklerin geliştirilmesi, belki de yeni yeteneklerin keşfedilmesi açısından bu süreç herkes için bir fırsat olarak görülebilir.
Tuhaf anlar yaşıyor musunuz?
Tuhaf demeyelim de süreç ilginç deneyimleri de beraberinde getiriyor tabii. Örneğin; sınıfta ders anlatırken telefonlarıma hiç bakmam. Burada öyle olamıyor. Bir öğrencim derse girememiş; velisi bana o an yazabiliyor. Dikkatim dağılmadan konuya devam etmek için çabalıyorum. Ben ders anlatırken acaba velilerim de dersi dinliyor mu? Soruyu bilemediğinde arkadan ipuçları veriyor mu? ,”Bak öğretmenin soruyor doğru cevaplar ver, neden senin adını söylemiyor” baskısı var mı öğrencilerim üzerinde veya öğretmenin yeni uyanmış sesi kötü diyorlar mı acaba bunu da merak ediyorum sık sık.
Aradan 1 ay geçti. Alışmış olmalısınız. Şimdi nasıl hissediyorsunuz?
İlk hafta tüm arkadaşlarımla beraber hepimiz uzun saatler yeni bir döneme girmenin getirmiş olduğu yeniliklere adapte olmak için çok çalıştık. Geç saatlere kadar teknolojiyle ilgili soruları cevapladık. Kaygısı olanların kaygılarını yatıştırmaya çalıştık. Geçiş yumuşak olmadı! Sistemin çarkı birden dönmeye başladı ve alışma evresi bir haftaya sığdırıldı, böyle de olması gerekiyordu. Okul olarak sürece bu kadar hızlı adapte olmak bize kendimizi daha güvende hissettirdi. Başlarda açıkçası biraz endişeliydim; “hep böyle mi olacak?” diye ama haftalar geçtikçe daha sakin ve daha planlı günler geçiriyorum. Sürecin bu kadar hızlı şekilde düzene girmesini arkadaşlarımızla ve velilerimizle sürekli iletişimde kalarak sağladık. Hepimizin hala öğrenecek çok şeyi var. Biz öğretmenler dahil. Bu dönemde en büyük şaşkınlığı aslında çocuklar yaşadı. Kendi başlarına kalabilme, sıkılma, çok çok sıkılma, acaba şimdi ne yapsam diye düşünebilmelerine de pek fırsat vermedik. Bu duyguları ile başa çıkıp kendi kendine bir şeyler üretebilmeleri, merak etmeleri, araştırma yapmaları onlara iyi gelebilirdi. Tabii ki kaygısı en yüksek olan ve acaba geri kalırlar mı endişesini taşıyan biz büyükler, onları biraz rahat bırakabilseydik...
Öğretmen olarak sizin esas kaygınız ne?
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki öğrencilerim acaba öğreniyorlar mı kaygısından çok, döndüklerinde bizleri neler bekliyor? Çocukların en güvenli alanı ailesinin yanıdır evet ama çocuklar yaşıtları ile birlikte olduklarında her şey daha güzel olur. Bu kadar uzun süre yetişkinlerle beraber olmalarının sonunda neler yaşanabilir? En iyi sosyal alanlarının okul olduğu gerçeğinden hareketle, akranları ile sosyal ortamlardan bu kadar uzak kalmaları onlara nasıl gelecek? soruları benim kafamı daha çok kurcalıyor. Bence velisi ile öğretmeni ile hepimiz bunlara kafa yormalıyız.
Evlerde öğretmencilik oynayan ebeveynlere birkaç tavsiyede bulunmanızı istesem, ilk aklınıza neler gelir? Bu süreci yönetirken önceliklerimiz neler olmalı?
Bu süreci yönetirken önceliğimiz her zaman kendi ruh sağlığımız olmalı diye düşünüyorum. Benim de dört yaşında bir oğlum var. İnanın bazen onunla oyun oynamak o kadar sıkıcı, o kadar sıkıcı ki dayanamayacak gibi oluyorum. Rol yapmaya çalışmanın beni yorduğunu gördüğümde de, oyuna ya ara veriyorum ya da ikimizin de eğleneceği başka bir şey bulmaya çalışıyorum. Yoksa 100 metre kare evde saklambaç oynamak (biraz büyük olsa belki daha keyifli olur!) hiç keyifli olmuyor. Üstelik saklanacak yerler de hep aynı! Yani sürekli onlarla oyun oynamak, birlikte bir şeyler yapmak zorunda değiliz. Sıkılmalarına fırsat verelim. Yalnız kalınca vicdan yapıp sürekli etkinlik üretirsek, sürekli çocuğun hoşnut olacağı durumlar yaratmaya çalışırsak süreci yönetirken kendimize de zarar veririz. “Peki ya vicdan ve kaygı hocam” dediğinizi duyar gibiyim. Merak etmeyin, onu şu an tüm anne ve babalar yaşıyor. Hatta bunu en az yaşayan ebevenylerin çocukları daha planlı ve daha mutlu bile olabiliyor.
Okul öncesi için eve tama ilkokul seviyesi için konuşacak olursak…
Dersler için soruyorsanız şöyle söyleyeyim: Bizler elimizden geldiği kadar iletişimde kalarak, çeşitli platformlardan çalışmalar göndererek öğrenmenin gerçekleşmesi için çabalıyoruz zaten. “Ben kendim de yardımcı olmak istiyorum yoksa anlamıyor hocam” diyenler var. O zaman da mümkün olduğu kadar basit düşünün. Ben çocuk olsam bunu anlar mıydım veya bana nasıl anlatılırsa kolay yoldan anlarım ve bunu nasıl oyuna çeviririm diye düşünürseniz işiniz çok kolay olur. İnternet bu dönemde bulunmaz nimet. Baktınız yine mi olmadı? Lütfen bırakın biraz öğretme işini. Bir süre mola verin. Bizleri arayın, fikir isteyin, elimizden geldiğince yardım ederiz biz zaten. İlk defa “iyi ki WhatsApp grupları var diyorum veliler için. Yoksa çocuklarda değil de velilerde ciddi travmalar olabilirdi. En azından yalnız olmadıklarını herkesin evinde durumun aynı olduğunu bu sayede görülebiliyor.
Çocukların evde hem nitelikli vakit geçirebilecekleri hem de kendilerini geliştirebilecekleri kitap, oyun vs tavsiyelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Tavsiyelerden önce şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu dönemin çocukların kitaplardan soğuyacağı bir dönem haline gelmesi en büyük endişelerimizden birisi aslında. Çünkü haftalarca bir yetişkin tarafından sürekli kitap okuması öğütlenen bir çocuğun sonu kitaptan soğumak olur sanırım... Naçizane tavsiyem lütfen kitapları onların sevdiği aktivitelerin bir alternatifi gibi sunmayalım.
Nasıl kitaplar okusunlar mesela?
Kitabın iyisi kötüsü olmaz derler ama çocuklar için kitabın en kötüsü direkt öğüt veren, mesajı gözüne soka soka anlatan ve sonunda “şöyle olmalıyız, böyle olmalıyız” diyen kitaplar. Lütfen bırakalım dergi, blog, futbol yazıları, yemek tarifi okusunlar, moda dergileri okusunlar, macera kitapları okusunlar, hatta bilgisayar oyunu yazıları... Tamam, tabii ki kitap da okusunlar ama kalın kitap iyi kitaptır, çok resimli kitabın faydası olmaz genellemesi yapmasınlar. Çocuğun kendi seçtiği kitap veya yazı türü zaten en güzel okuma materyalidir. Bence böyle zamanlarda en güzel okumalar; karikatür, fıkra, çizgi roman tarzı yayınlar.
Oyun önerilerinizi de alalım…
Kutu oyunlarından; hemen bitmeyen ve kombinasyonları çocukların yaratıcılığına bağlı oyunlar daha eğlenceli oluyor. Mesela “story cube zarları” ile saatlerce sıkılmadan oyunlar oynanabilir, dramaları yapılabilir. Bir de konuşmanın daha çok olduğu oyunlarını seviyorum ben. Gördüğüm kadarı ile çocuklar da çok seviyorlar. Kelime oyunları; Tabu, sessiz sinema, nesi var, evet hayır oyunu... Uno’yu da çok faydalı buluyorum. Ailece oynanacak, her iki tarafın da zevk alacağı bir oyun o. Hiç oyun bulamıyorsanız; tüm aile çember halinde oturun ve bir kitabı tartışın!
Çok teşekkürler bu harika röportaj için. Son bir mesajınız var mı?
Ben de teşekkür ediyorum. Şunu eklemek istiyorum son olarak: “Tüm bunları yapmak için zaman lazım hocam” diyenleri de duyar gibiyim ama bunun için de şöyle bir önerim olabilir yine naçizane. Planlı olmak ve neyi beraber, neyi tek başlarına yapacakları zaman diliminin açık ve net olması ve bunu tıpkı sınıflarda asılı bir ders programı şeklinde onlara sunmak. Herkese hem bedensel hem de ruhsal sağlığımızı koruyabildiğimiz bol sağlıklı günler diliyorum. Biz öğretmenler olarak okulum Ted Bodrum Koleji adına da kendi adıma da şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Yalnız değilsiniz.