Erdal Cindoruk // Oyuncu
31 Temmuz 2017

Erdal Cindoruk’la yeni dizisi Yalaza’nın çekimleri başlamadan hemen önce Bitez’deki evinde buluştuk. Bu kez bol seyahatli, büyükşehire sık gidip gelmeli bir Bodrum macerası dinledik.
Ben burada 10-15 gün kalıp gittiğimde “gençleşmişsin yahu” esprisini her defasında duyuyorum. Çünkü Bodrum'un havası uykunuza yansıyor, doğru düşünmenize yansıyor. Çakralar açılıyor.

Bodrum’dan başlayalım. Ne zamandır buralarda yaşıyorsun? 

Bizim 2017 Eylül ayında dördüncü senemiz bitecek. İstanbul’dan göçtük buraya. Herkesin muzdarip olduğu İstanbul sorunundan kaçtık geldik. Artık İstanbul yaşanılası bir yer değil diye düşünüyorum. Üstelik şehri çok da sevmeme rağmen ciddi zorlukları var.  

Kaçanlardansınız. 

Aslında tam da öyle değil. Biraz da eşimin işi münasebetiyle geldik. Çok ani bir kararla... Duygu’ya iş teklifi geldi bir gece, telefonla konuştuktan sonra dedi ki; “Bodrum’da bir iş teklifi var ve şartları da gayet iyi, ne dersin?” Rakı içiyordum ben de o ara, şöyle bir kaldım. “Olmaz canım, ne alakası var” falan demedim! Sonra Duygu da bir kadeh rakı koydu kendine. Rakılarımız bittiğinde Bodrum’a yerleşmeye karar vermiştik.

Hiç öncesinde konuşmuşluğunuz var mıydı böyle bir konuyu?    

Yoktu! Fakat mutsuzluk vardı açıkçası az önce dediğim şehir sıkıntıları ile ilgili. Ben Anadolu’da yetişmiş bir adamım, Adanalı’yım. Duygu da öyle. Fakat benim iş nedeniyle İstanbul’dan ayrılmam mümkün görünmüyordu. Malum bizim sektör tamamen İstanbul’u kapsıyor. aAcak böyle bir teklif gelince çok da düşünmedim.

Peki, senin sistemin nasıl şimdi? Nasıl bir rutin oluşturdun kendine? 

Bizim çekimler haftanın her günü olmuyor. Dizi olduğunda benim haftada 2-3 günlük işim oluyor. Onu bitirir bitirmez hemen atlayıp geliyorum Bodrum’a. Sonuç itibariyle setten İstanbul’daki evime gidene kadar da üç saat geçiyor. İstanbul’dan Bodrum’a gelene kadar da üç saat geçiyor! Bu tabii biraz da istemekle alakalı. Yoksa, evet zor. Benim için zor fakat Duygu mutlu burada ofisini de açtı, kızım mutlu. Çok güzel bir okulda okuyor, çocukluğunu yaşayabilecek bir atmosferde büyüyor.

Sizin sektör sadece çekimlerden de ibaret değil aslında. Açılışlar, kokteyller, galalar vs var. Biraz daha göz önünde olmak lazım değil mi? 

Evet, belki öyle ama ben zaten çekimlerin dışında o tip toplaşmalara katılan bir oyuncu değilim. İstanbul’dayken de bunlara çok rağbet etmiyordum.

Yine de ailen için büyük fedakarlık ettiğin kesin. 

Ailemin mutluluğunun işimin önüne geçmiş olduğunu söyleyebiliriz, evet. Bir tane adam zorluk çekerek bu işin devamını sağlayabilir diye düşünüyorum.    

Peki, oradayken buranın en çok nesini özlüyorsun. Ailen dışında tabii?

Hava çok güzel. İstanbul’da ağaçlı bir bölgede dahi alacağınız oksijen o kadar az ki! Burada binlerce ağaç var ve oksijeni teneffüs edebiliyorsunuz. Bunlar insan yaşamı için gerçekten çok değerli şeyler. Ben burada 10-15 gün kalıp gittiğimde “Gençleşmişsin yahu” esprisini her defasında duyuyorum. Çünkü uykunuza yansıyor, doğru düşünmenize yansıyor, kafa dinlemenize yansıyor, beyin açılıyor, çakralar açılıyor.  İstanbul’da fecaat bir hayat yaşadığımızı buraya geldikten sonra fark edebildik.

Biraz da işlerden, projelerden bahsedelim. Bir diziye başlayacağını duyduk, istersen onu anlat.

4 senedir  ‘O Hayat Benim’ dizisinde rol alıyordum. Final yaptık. Şimdi de Osman Sınav ve Sinegraf Film’le yeni bir projeye başlayacağız. Bir mahalle dizisi. Eskiden Ekmek Teknesi diye bir dizi vardı, o minvalde bir iş. Kadir Çöpdemir, Hasan Kaçan gibi oyuncu arkadaşların bulunduğu, eğlenceli, halkın örf ve ananelerini ön planda tutan, Türk halkının da artık özlediği bir konu olan bir işe başlıyoruz. Hani mahallede güzel bir yaşam vardır, biraz daha eskide kalmıştır artık onlar. 

Belli mi adı?

Yalaza. Yalazanın da bir anlamı var, Adapazarı'nda bir kasaba vardır, o kasabada bir kültür haline gelmiştir bu yalaza dediğimiz şey. Şaka anlamında. Yalaza yaptım, yalazaladım seni denir. Adından da belli olduğu gibi kendi içinde esprileri, yaşam şekli falan olan hoş bir dizi olacak.

Nerede çekiyorsunuz?

Adapazarı tarafında, böyle turistik güzel bir köy var, o köyün insanlarının hayatını anlatan bir hikaye. TRT’de yayınlanacak. Muhtemelen Ağustos 15’ten sonra ekranlarda olacak.

Bir de film var, değil mi? 

Evet! BKM’nin yaptığı, Gülse Birsel’in yazdığı bir komedi filmi var. Onda oynayacağım. Bunun dışında tiyatro projeleri de var fakat tiyatroya çok yer veremiyorum hayatımda. Bu sefer Bodrum meselesi sıkıntıya düşüyor. Ancak Bodrum’da tiyatro yapmak gibi bir projem de var.

Bu kadar çok tiyatrocunun yaşadığı bir bölgede, çok az sayıda tiyatro ekibi olmasını sen de şaşırtıcı bulmuyor musun? 

Şimdi bak; bu tür şeyleri ilk elden yapacak kurum bellidir: Belediye. Bence de Bodrum’da çok fazla hevesli insan var, çok sanatçı var. Dışarıdan gelen belli bir seviyenin üzerindeki seyirci kitlesi de  burada kültür sanat anlamında doyurucu şeyler izlemek istiyor. Belediye hizmetlerinin sadece yol, su, kanalizasyondan ibaret olmadığını belediyenin çok iyi şekilde anlaması lazım. Kültür & sanat alanında yetkin kişileri karşılarına alıp ciddi adımlar atması gerekiyor. Kendi bünyesinde bir tiyatro oluşturması gerekiyor bir kere her şeyden önce. Bir klasik müzik korosu, çağdaş müzik korosu... Müziğe, tiyatroya, resime kısacası sanata ağırlık vermeli.

Bodrum’da bir günün nasıl geçiyor?

Küçük bir bahçemiz var ama ben ona arazi muamelesi yapıyorum. Ellerimi arkada birleştirip her sabah bahçeyi geziyorum. Arkadaki 3-5 domates, biberin kontrolünü yapıyorum. Bu bile bana iyi geliyor. Bir de buraya geldikten sonra her şeyin doğalını arar olduk. Örneğin deterjanımızı bile kendimiz yapmaya başladık. Dün ben sinek ilacı yaptım mesela! Onun dışında da bir takım projelerimiz var, onların üzerinde çalışıyoruz.

Ne gibi projeler? 

Eşim Duygu’yu okurlar biliyorlardır. Daha önce onunla da röportaj yapmıştın.  Duygu mimarlık meselesini başarıyla yürütüyor fakat bunun yanı sıra şimdilerde çocuk doğum günleri organize etmek üzere bir girişimde bulunuyor. Kızımızın doğum günleri o kadar çok beğeniliyordu ki; ben de ona destek oldum ve bunu profesyonel olarak yapmaya karar verdik. Sevgili Bodrum vasıtasıyla bu da duyurumuz olsun.

Bodrum’da nerelere gidersiniz ailece?  

Bitez’i seviyoruz. Lemon Tree bizim yegane gittiğimiz yerdir. Hem plaj hem restoran anlamında... Meyhane olarak da Büber Restoran’ı severiz. Öyle çok da dışarı çıkmıyoruz aslında, gezgin değiliz!

Peki, bizim sorularımız bu kadar. Sana okuyucular nasıl ulaşabilirler? 

Sosyal medyada aktif olmaya çalışıyorum. Facebook, Instagram ya da Twitter üzerinden iletişime geçebiliriz herkesle.

 

    

 

    

 

 

Diğer Röportajlar..
51
Yukarı Çık